Arzularını kim seçiyor?
Sen mi, başkaları mı? Mimetic Desire, ben gittiğim her yere aitim - brene brown, saygı korkmak değildir - erich fromm, bir düşüşün anatomisi
TAKLİT EDEN ARZU (Mimetic Desire)
Peter Thiel sayesinde adını duyuran mimetik arzu kavramı, düşündüğünden çok daha sık yaşadığın bir durum: İnsan, çevresindekilerden etkilenmeden pek bir şey istemiyor.
Arzularımızın kökeni, çoğu zaman başkalarına bakarak şekilleniyor.
Diyelim ki bir kafedesin. Kahve sipariş etmeye karar vermişsin ama yan masada biri smoothie söylüyor. Fikrini değiştirip, “Ben de bir smoothie alayım,” diyorsun. Başta kahve istiyordun ama o anda farkında olmadan bir başkasının tercihinden etkilendin.
Bu sadece basit bir içecek seçimiyle sınırlı değil. Bir arkadaşın girişimi için yatırım aldığında sende de benzer bir süreç başlar:
"Nasıl bu kadar yatırım aldı?"
"Ben neden yatırım aramıyorum?"
Bir bakmışsın, şirketinin ihtiyacı olmadığı halde yatırım peşinde koşmaya başlamışsın. Aslında burada istediğin şey yatırım almak değil; arkadaşınla arandaki gizli bir rekabet duygusu.
Sosyal medyada da benzer şeyler oluyor. Bir arkadaşın bir içerik paylaşarak çok fazla etkileşim alınca sen de bir şeyler paylaşma isteği duyuyorsun. Daha önce pek de umurunda olmayan beğeni ve takipçi sayıları bir anda önemli hale geliyor.
Bu gerçekten senin arzun mu, yoksa başkalarından gördüğün için mi istemeye başladın?
İçsel ve Dışsal Arzular
Bazı arzular gerçekten sana ait değildir. Dışsal arzular dediğimiz bu istekler, sana ait olmayan, başkalarından gelen şeylerdir. Buna karşılık, içsel arzular tamamen seninle ilgilidir; başkaları görmese de yapmaktan keyif aldığın şeylerdir.
Mesela, saatlere hiçbir zaman ilgi duymamışsın, ama bir arkadaşında pahalı bir saat görünce aynı saati almak istemişsin. Bu dışsal bir arzudur. Oysa kalabalık etkinliklerde bulunmaktan hoşlanmıyorsun diyelim, ama sessiz bir köşede kitap okumak sana inanılmaz bir keyif veriyor. Kimse görmese, sosyal medyada paylaşmasan bile bu senin içsel arzun. Sadece gerçekten sevdiğin için yapıyorsun. Başkaları buna ilgi göstermese de senin için değerli.
Kimin arzularını benimsiyorsun?
Bazen farkında olmadan başkalarının arzularını ödünç alırsın. Hayatının bir noktasında durup şu soruları sormak iyi olabilir:
Kimi takip ediyorum?
Kime özeniyorum?
Kiminle rekabet halindeyim?
Kiminle vakit geçiriyorsun?
Son olarak, Jim Rohn’un sözünü hatırla:
"En çok vakit geçirdiğin beş kişinin ortalamasısın."
Bu yüzden çevrende kimlerin olduğunu fark etmek önemli. Çünkü muhtemelen sen farkında olsan da olmasan da vakit geçirdiğin insanlar arzularını şekillendiriyor. Gerçekten sana ait olan arzuların peşinden gitmek istiyorsan, benzer içsel arzulara sahip insanlarla daha çok vakit geçir.
Kaynak: Andrew Wilkinson
BEN GİTTİĞİM HER YERE AİTİM...
Ben gittiğim her yere aitim. Nereye gittiğimden veya kiminle olduğumdan bağımsız, kendime ihanet etmediğim sürece gittiğim her yere aitim.
Ama sırf uyum sağlamak için, sırf insanların beğenisini kazanmak için, kendimden vazgeçip olmamı istedikleri kişiye dönüşürsem o zaman hiçbir yere ait olamam."I belong everywhere I go, no matter where it is, or who I am with, as long as I never betray myself. The minute I become who you want me to be, in order to fit in and make sure people like me, is the moment I no longer belong anywhere.”
— Brené Brown
BİRİNİ YARGILARKEN
KENDİNE BİR HAPİSHANE İNŞA EDİYORSUN
Birini yargıladığında ya da ayıpladığında, aslında o kişinin durumunu, halini, davranışını içten içe reddediyorsun. O an farkında olmayabilirsin, ama zihninde o tavrın, o ruh halinin üstünü çiziyorsun. "Bu kabul edilemez" diye bir sınır koyuyorsun, sadece başkaları için değil, kendin için de.
Ve böylece, ayıpladığın o şekle, o tavra, o moda bir daha asla giremeyeceğini, bilinçaltına fısıldıyorsun. Kendine sınırlar çiziyorsun. Ama hayatın ne getireceğini kim bilebilir? Belki de bir gün o yadırgadığın durumun tam ortasında bulacaksın kendini.
SAYGI KORKMAK DEĞİLDİR
Korkmak ya da çekinmek demek değildir saygı; sözcüğün köküne göre (Latince, respicere: bakmak) bir insanı olduğu gibi görebilmek, onun kendine özgü bireyselliğini fark edebilmektir. Bu anlamda saygı, kişinin çıkar için kullanılamayacağını gösterir. Sevdiğim kişinin büyüyüp gelişmesinin kendi yararına, kendine göre olmasını isterim, bana yararı dokunsun diye değil.
Karşımdakini seviyorsam, kadın olsun, erkek olsun, onunla bir duyarım kendimi; ama o bir kişidir, benim işime yarayacak bir nesne değildir. Açıkça görülüyor ki saygı duyabilmek için bağımsız olmak gerekiyor; koltuk değneği olmadan, başka birisini zorla kendime bağlayıp kullanmadan ayakta durabiliyor ya da yürüyebiliyorsam bağımsızım demektir. Saygı ancak özgürlüğün bulunduğu yerde vardır; eski bir Fransız şarkısında da söylendiği gibi “l’amour est l’enfant de la liberté” (sevgi özgürlüğün çocuğudur); hiçbir zaman zorbalığın çocuğu olmamıştır.
Saygı duyabilmek için bir insanı tanımak gerekir;...
Erich Fromm - Sevme Sanatı
BİR DÜŞÜŞÜN ANATOMİSİ
ANATOMY OF A FALL
Geçtiğimiz haftalarda sohbetimizi paylaştığım Kadir’in 2024’te en beğendiği filmler paylaşımından “Bir Düşüşün Anatomi’si” filmini izledim. Gerildiğim ama çok beğendiğim filmi ben TV+ üzerinden izledim, aşağıya da trailer’ını bıraktım.
🖤 TEŞEKKÜRLER 🖤
Patreon üzerinden destek olan Orhun Süzer'e, Ezgi Solmaz’a, Umutcan Duman’a, Oğuzhan Kızılcan’a, Büşra Yarım’a, Burak Yılmaz’a, Emrah Eker'e, Elif Aleyna Duman'a, Şara Maraşlıyan'a, Irmak Naz Polat'a, Aras Toker'e ve İlayda Ataoğlu'na teşekkür ediyorum.
Bu bültenlerden keyif alıyorsan, bir değer elde edebiliyorsan sen de Patreon'dan düzenli destekçi olabilir ve/veya bültenden beslenebileceğini düşündüğün arkadaşlarınla bülteni paylaşabilirsin.