"Dert" ile mutluluk refah tatmin anlam ilişkisi
Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş. Serdar Kuzuloğlu’ndan, Steve Jobs’a, Suavi’den, Mark Manson’a, Niyazi Mısri’den Isaac Newton’a...
DERMAN ARARDIM DERDİME
DERDİM BANA DERMAN İMİŞ.
Serdar Kuzuloğlu’nun “Haddini Aşan Yaşam Rehberi” podcastinin ilk bölümü bu Niyazi Mısri’nin bu sözleriyle açılıyor.
“Derman arardım derdime,
derdim bana derman imiş.”
Dertler, sorunlar, hep arınmamız gereken, olmaması için çaba sarf ettiğimiz şeyler gibi düşünülüyor. Ama acaba bu düşünce doğru olmayabilir mi?
Hayatı anlamlı kılan dertlerimizin kendisi olabilir mi?
Kolektif olarak bugünlere gelmemizde, bugünkü refah seviyemizde olmamızda, türümüzün ortak özelliği olan “dert edinme” rol oynamış olabilir mi?
“Dert Edinme”nin mutlulukla, ortak refahla, huzurla veya huzursuzlukla, tatminle veya tatminsizlikle, en çok da anlamlı hayat ile olan ilişkisini incelemek için Serdar Kuzuloğlu’ndan, Steve Jobs’a, Suavi’den, Mark Manson’a, Niyazi Mısri’den Isaac Newton’a farklı isimlere uğrayacağız.
Keyifli okumalar.
HUZURDA HUZURSUZLUK, HUZURSUZLUKTA HUZUR BULMAK
Kendi huzursuzluğunda huzur bulan veya huzurundan huzursuzlanan başka bir tür daha yoktur.
Serdar Kuzuloğlu
Biz hedefin değil yolculuğun peşindeyiz. Ancak bütün hayallerimizi hedefler üzerine kuruyoruz ilginç bir şekilde.
Yani mutluluğa yönelik kavramların hepsi nihai olarak ulaşmaya çalıştığımız şeylerden ibaret.
Oysa ulaştığımız hedeflerden değil, o hedefler üstüne, o hedefler uğruna yürüttüğümüz çabadan, onlar için verdiğimiz emekten, çektiğimiz dertten ibaret hayat dediğimiz şey.
Ne olursa olsun koyduğumuz bütün hedefler, dert edindiğimiz her şey ona ulaştığımız anda anlamını yitiriyor, anlamsızlaşıyor.
İnsanın hiçbir zaman son nefesine kadar ulaşabildiği tamamıyla sonlandırabildiği bir listesi yok. Hayatın çünkü nihai bir hedefi yok. Mutluluğun ya da tatminin bir zirvesi yok. Ve hepimiz için için bunun farkındayız. Bu doğamıza aykırı. Yani tatmin olma hissi bize yabancı bir kavram.
Yine de bu arayıştan bir türlü vazgeçemiyoruz. Çünkü her zaman önümüzde bir başka hedef, bir başka anlam, bir başka arayış var. Anlamlandırma çabamız da bunun yansımalarından biri…
Anlamlandırma peşindeyiz.
Anlam katmanın tek yolu da bir şeyleri dert edinmek.
Dertlerimizden kurtulmayı, onlardan muaf olmayı umuyoruz insanlık olarak ama aksine bütün değişimimizi gelişimimizi dönüşümümüzü bu dertlere borçluyuz.
USTALIK GEREKTİREN KAFAYA TAKMAMA SANATI
”DERT EDİNMEMEK” DEĞİL, DOĞRU DERTLERİ EDİNMEK.
Mark Manson'ın ‘Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı’ kitabının adı aslında biraz yanıltıcı. Kitap, 'hiçbir şeyi umursamama' sanatından ziyade, hayatını tüketen ama aslında pek de önemli olmayan şeylere kafanı takmaktan vazgeç, sadece gerçekten önemseyeceğin dertlere odaklan diyor.
Kitabı mutlaka okumanı veya dinlemeni öneriyorum ama kısacası, Manson’a göre, hayatın getirdiği karmaşada neyin bizi mutlu ettiğini, neyin gerçekten tatmin edici olduğunu bulmak için doğru dertleri seçmek büyük önem taşıyor. Gerçek huzur ve tatmin, seçtiğimiz bu dertler için verdiğimiz emekle şekilleniyor. (Veya Kuzuloğlu'nun lensinden buradaki huzursuzluk veya tatminsizlik bize değerli / anlamlı geliyor diyebiliriz.)
MÜCADELE İNSANI SAYGINLAŞTIRIR VE GÜZELLEŞTİRİR.
Suavi’nin bu videosunu 50 kere izlemişimdir, bültende de herhalde toplamda 4-5 kere önermişimdir.
Bize hayatın getirdiği bir şeyler var ve bunlarla mutlaka ilgilenme ihtiyacı hissediyorsunuz, kendinizi yükümlü kabul ediyorsunuz.
Burada yaşamışlığın emek düzleminde, mücadele düzleminde, bir şey üretmek veya bir şeye dur diyebilmek düzleminde bir karşılığı olmalıdır diyorsunuz ve misyon alıyorsunuz, pozisyon üstleniyorsunuz. Veya sizin iradeniz dışında bir şey yükleniyor size.Bunların hangisi olursa olsun, bu mutluluğunuzu veya mutsuzluğunuzu ilgilendirmiyor. Ya da bir diğerini devre dışı bırakmıyor. Böyle de mutlu olmak mümkün.
Dolayısıyla mücadele aynı zamanda mutluluk da biraz, “kavga” biraz mutluluk da biraz.
Ya da mutsuzsanız kavga ettiğiniz için değil.
Mücadele insanı saygınlaştırır ve güzelleştirir. Mücadeleden uzak kalmak asalaklığa doğru ya da tek yönlü hayatın, hiçbir şeyine karışmayan enterese olmayan “banane”ci bir yere doğru iter sizi ki, bu yaşamın bütün güzelliğini sizden alır.
STEVE JOBS: “TÜRÜMÜ SEVİYORUM VE TÜRÜME HAYRANLIK DUYUYORUM.”
Steve Jobs'un ölümünden yaklaşık bir yıl önce, sağlık durumu ciddi şekilde bozulmuşken kendisine yazdığı bir e-postada, türüne duyduğu hayranlığı, bazı konuları dert eden insanları ne kadar takdir ettiğini, farklı bireylerin farklı alanlarda farklı konuları dert edinerek kolektif olarak birbirinin problemlerini çözmesinden ne kadar etkilendiğini görüyoruz.
Yediğim yiyeceklerin çoğunu ben yetiştirmedim ve azıcık yetiştirdiklerimin tohumlarını ben üretmedim ya da mükemmelleştirmedim.
Kendi giysilerimi yapmıyorum.
İcat etmediğim veya geliştirmediğim bir dil konuşuyorum.
Kullandığım matematiği ben keşfetmedim.
Tasarlamadığım özgürlükler ve yasalar tarafından korunuyorum ve bunları ben yasalaştırmadım.
Kendim yaratmadığım müziklerden etkileniyorum.
Tıbbi yardıma ihtiyaç duyduğumda, hayatta kalmak için kendime yardımcı olamaz durumdayım.
Transistörü, mikroişlemciyi, nesne yönelimli programlamayı ya da çalıştığım teknolojilerin çoğunu ben icat etmedim.
Türümü, -yaşayanını ve ölüsünü- seviyorum ve hayranlık duyuyorum. Hayatım ve iyi oluşum için tamamen türüme bağımlıyım.
FİKİRLER SEVİŞTİĞİNDE
Kendime dert edinerek yaklaşık 4,5 yıl önce paylaşmaya başladığım bültenlerden ikincisinde Matt Ridley’nin “When ideas have sex” TED konuşmasını paylaşmıştım.
Matt Ridley bu konuşmada Leonard E. Reed'in "I, Pencil" adlı makalesinden söz ediyor. Bu makalede Leonard Reed dünyanın hiçbir yerinde tek bir kişinin baştan sona bir kurşun kalem üretebilecek tüm bilgi ve becerilere sahip olmadığını vurguluyor. Kalemin üretimi; madenciler, ağaç kesiciler, taşıma işleri yapanlar gibi farklı becerilere sahip insanların, kendi uzmanlık alanlarındaki katkılarıyla mümkün oluyor.
Her bir bileşen—grafit, ahşap, lastik, metal—dünyanın dört bir yanından geliyor ve her biri için ayrı ayrı uzmanlık, iş gücü ve işlem gerekiyor.
Eğer daha ileri görebildiysem, bu devlerin omuzlarında durmam sayesindedir.
Isaac Newton
Bu sözü daha detaylı incelemek için Farnam Street’teki bu içeriği ziyaret edebilirsin.
LOOP’a ALMALIK ŞARKILAR - PLAYLIST
🖤 TEŞEKKÜRLER 🖤
Patreon üzerinden destek olan Gamze Aluç’a, Oğuzhan Kızılcan’a, Büşra Yarım’a, Burak Yılmaz’a, Emrah Eker'e, Elif Aleyna Duman'a, Şara Maraşlıyan'a, Orhun Süzer'e, Irmak Naz Polat'a, Aras Toker'e ve İlayda Ataoğlu'na teşekkür ediyorum.
Bu bültenlerden keyif alıyorsan, bir değer elde edebiliyorsan sen de Patreon'dan düzenli destekçi olabilir ve/veya bültenden beslenebileceğini düşündüğün arkadaşlarınla bülteni paylaşabilirsin.