Ne ile beslenirsen ona dönüşürsün.
Yüz yüze yapılamayacak kadar dürüst mezuniyet konuşması, Maksimum Tat Kapasitesi. Yazar, TED konuşmacısı David Brooks'tan
Daha önceki bültenlerden hatırlayabileceğin gibi, mezuniyet konuşmalarından çok ilham alıyorum, besleniyorum. Son olarak geçtiğimiz haftalarda ünlü tenisçi Roger Federer’in Dartmouth College’taki mezuniyet konuşmasını tek madde olarak “Sadece bir puan.” bülteninde paylaşmıştım.
Orada olanlar, canlı canlı bu konuşmaları dinleyenler ne kadar şanslı diye de düşünürüm. Ancak bir yıl boyunca dünyada hiçbir öğrenci bu şansı tadamadı. “Class 2020”
İşte bu pandemi döneminde The Atlantic okullarında mezuniyet törenine katılamayan üniversite öğrencileri için bir “Mezuniyet Konuşmaları” serisi düzenlemiş. (ben de yeni keşfettim.)
Bu seride “Sosyal Hayvan” kitabının yazarı, TED konuşmacısı, köşe yazarı David Brooks’a yer vermişler. David Brooks da “fiziksel olarak bir arada olsaydık söyleyemeceğim kadar dürüst olduğum bir konuşma metni” hazırladığını söylüyor. Konuşma metninin başlığı
A Commencement Address Too Honest to Deliver in Person
3 farklı kitle burada olsaydı şunları paylaşamazdım diyor…
ebeveynler olduğu için ….. paylaşamazdım
akademisyenler/okul yöneticileri olsaydı ….. paylaşamazdım
ve siz öğrenciler burada olsaydınız ….. paylaşamazdım
kurgusuyla paylaşımını yapmış.
1 ve 2’yi merak ederseniz konuşma metninin tamamını inceleyebilirsiniz, okuyabilirsiniz ama ben her şekilde 3’ü Türkçe’ye çevirerek olduğu gibi paylaştım.
Çünkü 3 numara bence yaştan bağımsız olarak hepimizi her daim ilgilendiriyor. 3 numaranın altında paylaştığı “zihinsel diyet” konusu benim podcaste başlama nedenim, newsletter’ı sürdürme gayretim, okumalar, konuşmalar, buluşmalar ile genç ve diri kalma niyetim.
Fiziksel diyetimize dikkat ettiğimiz kadar zihinsel diyetimize de dikkat ettiğimiz bir hayat dileyerek David Brooks’a bırakıyorum sözü…
Keyifli okumalar.
“Son olarak, size kendi yüzünüzün önünde söyleyemeyeceğim şeyi söyleyeyim.
Diyetinizle ilgili. Hayır, fiziksel diyetinizi kastetmiyorum. Kültürümüz yemek, ünlü şefler, el yapımı biralar ve benzeri şeyler hakkında çok fazla zaman harcıyor, bu yüzden fiziksel diyetinizi düşünmek konusunda iyi olduğunuzu tahmin ediyorum. Oburluk en yüzeysel günahlardan biridir ve gurme olmak en burjuva erdemlerinden biridir, bu yüzden pek ilgimi çekmiyor.
Zihinsel diyetinizden bahsediyorum. Zihninize ne koyuyorsunuz? Kültürümüz bu konuda çok daha az zaman harcıyor ve yaptığında, bunu tamamen yanlış yapıyor.
İnsanlar zihinsel diyetiniz konusunda endişelendiklerinde, genellikle beyninize doldurduğunuz çöpler hakkında endişelenirler—kötü videolar, ucuz korku filmleri, aşağılayıcı reality TV programları ve bu pandeminin başladığında izlediğiniz saatlerce Tiger King ve Love Is Blind gibi programlar.
Ben zihinsel abur cubur tehlikesi konusunda o kadar endişeli değilim. Çünkü tanıdığım birçok gerçek entelektüelin zihinsel abur cuburlardan da zevk aldığını gördüm. Kötü romantik komedilere olan düşkünlükleri, onların beyinlerini çürütmedi ya da harika tarih içerikleri yazmalarını veya derin fizik çalışmaları yapmalarını engellemedi.
Hayır, benim endişem, özellikle şimdi üniversiteden ayrıldıktan sonra, beyninize gerçekten mükemmel şeyler koymamanız.
Burada, “maksimum tat teorisi” (ingilizcesi Theory of Maximum Taste) dediğimiz şeyden bahsediyorum. Bu teori, dahi kişilerle karşılaşmanın bilincinizi genişletme gücüne sahip olduğu fikrine dayanır. Eğer zamanınızın çoğunu dahi kişilerle geçirirseniz, zihniniz sıradan şeylerle zaman geçirmekten çok daha büyük ve geniş olur.
Maksimum tat teorisi, her insanın zihninin en üst sınırıyla tanımlandığını—yani alışkanlıkla tükettiği ve tüketme kapasitesine sahip olduğu en iyi şeylerle tanımlandığını—söyler.
Birkaç yıl önce, son derece rekabetçi bir üniversitede öğrencilere ders veriyordum. Aynı zamanda, çoğu bu üniversiteden mezun olmuş 30'lu ve 40'lı yaşlardaki insanlara seminerler veriyordum. İki gruba da aynı makaleyi, siyaset felsefecisi Isaiah Berlin'in Tolstoy üzerine yazdığı bir makaleyi verdim. Üniversite öğrencileri okumakta zorlanmadılar; çok zor bir makale değil. Ancak 30'lu ve 40'lı yaşlardakiler gerçekten zorlandılar. Okuma-anlama yetenekleri üniversiteden sonraki yıllarda azalmıştı ve aynı şekilde fikirlerle oynama yetenekleri de. Zihinsel kapasitelerinin üst sınırı, eskisinden daha düşüktü.
Üniversitede size zor şeyler verilir. Resimlere bakmayı ve bilimi zorlu şekillerde düşünmeyi öğretilir. Üniversiteden sonra çoğumuz bu tür şeyleri yapmaya devam etmeye karar veririz, ama meşgul oluruz ve günün sonunda beynimiz yorgun olur. Aylar ve yıllar geçer. İşlere kapılırız, Twitter ve gazetecilikle yetiniriz. Maksimum tat kapasitemiz küçülür. 30 yaşındaki insanların %70'inin 20 yaşındakilere göre daha sıkıcı olduğunu fark ettiniz mi hiç?
Ama sonra bir pandemi patlak verir ve birdenbire Henry James ve Marilynne Robinson okumak, gerçekten Rembrandt ve Rothko'yu incelemek için zamanınız olur. Aniden bilincinizin yeniden genişlediğini hissedersiniz. Eski entelektüel kaslar geri gelir.
İşte size yüzünüzün önünde söyleyemeyeceğim şey: Maksimum tat kapasitenizin geleceği konusunda endişeliyim. Benim ve önceki nesillerdeki insanlar, en azından üniversite eğitimi almış olanlar, klasikleri tanıma fırsatı buldu, bu da her seferinde gerçekten mükemmel bir şey okuduğumuzda yeniden alevlenen bir ateş yaktı. Şimdi bu üst düzey insan duygusu ve düşünce düzeylerinin var olduğundan haberdar olmadan büyümenin mümkün olup olmadığını merak ediyorum.
UCLA'lı akademisyen Maryanne Wolf'un “derin okuryazarlık” olarak adlandırdığı yeteneğin, yani bir metin veya felsefe, edebiyat ya da sanat eserine derinlemesine ve diyalektik bir şekilde angaje olabilme yeteneğinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını fark edip etmeyeceğinizi merak ediyorum.
Veya nörolog Richard Cytowic’in Adam Garfinkle’e söylediği gibi,
“Dünyayı bütünlüğü içinde algılayamazsanız, aynı ölçüde, kaçamayacağınız, düşüncesiz, tekrarlayan, kendini pekiştiren davranışlara geri döneceksiniz.”
“To the extent that you cannot perceive the world in its fullness, to the same extent you will fall back into mindless, repetitive, self-reinforcing behavior, unable to escape.”
Bunu size söyleyemem, çünkü bu titiz ve elitist gibi görünüyor ve “Tamam Boomer” tarzında bir tepki doğurabilir. Ve karşımda olsaydınız eminim gözlerinizi devirirdiniz.
Ama hey! Dinlemek için burada değilsiniz!”
🖤 TEŞEKKÜRLER 🖤
Patreon üzerinden destek olan Orhun Süzer'e, Gamze Aluç’a, Oğuzhan Kızılcan’a, Büşra Yarım’a, Burak Yılmaz’a, Emrah Eker'e, Elif Aleyna Duman'a, Şara Maraşlıyan'a, Irmak Naz Polat'a, Aras Toker'e ve İlayda Ataoğlu'na teşekkür ediyorum.
Bu bültenlerden keyif alıyorsan, bir değer elde edebiliyorsan sen de Patreon'dan düzenli destekçi olabilir ve/veya bültenden beslenebileceğini düşündüğün arkadaşlarınla bülteni paylaşabilirsin.